Dienstag, 24. November 2009

Delîl Dilanar ‘Zeriyê’yi tanıttı



10 Kasim 2009

Kürt sanatçı Delîl Dilanar, ‘Zeriyê’ albümünü Almanya’nın Köln kentinde verdiği konser ile tanıttı.




Delîl Dilanar, Köln kentinde öceki gün yeni albümü ‘Zeriyê’yi tanıtmak amacıyla verdiği konsere ilgi büyüktü. Konser Köln-Ehrenfeld Bürgerzentrum’da gerçekleştirildi. Dengbêj Şakiro’nun ‘Neçirvano’ adlı klamıyla aynı adı taşıyan albümle başlayan sanat serüveninde Delîl Dilanar, ‘Zeriyê’ ile sağlam adımlarla ileriyor. Konser tanıtım albümünde söylediği Kürt klasik şarkılarıyla izleyenlerı büyüleyen Dilanar, zaman zaman Mey de çalarak konser akustiğine renk kattı. Delîl Dilanar’a sahnede Hakan Akay (Tembur, Tar, Laute), Yasin Boyraz (Bilur), Ömer Avcı (Dahol, Def), Reza Samani (Def), İnan Akay (Percussion), Philipp Bardenberg (Bass), Lars Duppler (Piano), Roland Büttgen (Gitarre), Florian Bungert (Drums) çalarak eşlik ettiler. ‘Zeriyê’ tanıtım konseri, ‘Serê Tarxan’ parçası ile başladı.


“Erê Zeriyê, min go ji kona digerî kona wê da konê min e yoyo... Torinê ji kona digerî kona wê da konê mine yoyo… wey lê wa wey lê... Qîz û bûkê mala Hecî Qero ser bir zêrîn, enî gewerîn, suret sor e wa bi delmen e”... sözleri ile devam eden Delîl Dilanar, ‘Zeriyê’ parçasının müziğini Hakan Akay ile yaptığını dile getirdi. Bir aşk klamı olan ‘Zeriyê’ Serhad yöresine ait.


Eski ve yeni albümünde eserler seslendiren Delîl Dilanar’ın tanıtım konserinde dinleyiciler, Kürt klasik müziğine olan sevgi ve ilgilerini konser salonunu doldurması ile gösterdiler. Dilanar, 10 parçadan oluşturduğu’ Zeriyê’ albümünde, ‘Şerê Tarxan’, ‘Her Qizeke Me’, ‘Neqşê’, ‘Zeriyê’, ‘Nazdar’, ‘Begzade’, ‘Şevavê’, ‘Medîna min’, ‘Delalo’, ‘Hey Benin’ parçalarının yanı sıra eski albümünde, ‘Zarbûma’, ‘Serayê’, ‘Nêçîrvana’, ‘Xeyîdî me’ gibi parçaları seslendirdi. Konser sonrası Dilanar, yeni albümünü sevenlerine imzaladı.


ERDAL ALIÇPINAR/KÖLN


YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

SOĞUK KIŞ GECELERÎNE: ZERÎYÊ



29 Ekim 2009

Yeni_Özgür_Politika

Delîl Dilanar’ın 4’üncü albümü ‘Zeriyê’, kuyruklu bir piyanodan dökülen küçük yağmur tanelerini andıran akorlarla başlıyor. Ardından batı yaylı dörtlüsünün büyüleyici tınılarına Kürt meyinin ‘Erivani’ çığlığı karışıyor...




Politik arenada sıcak gelişmelerin yaşandığı ve daha da sıcak bir biçimde kendini hissettireceği bir mevsime girerken, Kürt sanatçılar da sanatsal güzellikleri sevenleriyle paylaşıyor. Sanatsal çalışmaları ile “inadına dengbêjlik” diyen Delîl Dilanar’ın 4’üncü albümü ‘Zeriyê’ sevenleriyle buluşuyor. Dilanar ve Nizamettin Ariç’in geçen yıl Köln, Frankfurt ve Berlin’de gerçekleştirdikleri ortak konserin ana sloganı ‘Stranê Sewên Zwistanê’ (Kış gecelerinin şarkıları) idi.


İzleyenleri büyüleyici bir duygu deryasına götüren, Kürt müziğinde kendi dalında başarılı iki kuşağın da buluşma simgesi olan bu konserlerin yarattığı sıcaklık bir önemli etki yaratmıştı. İşte mevsim yine sonbahar ve önümüz ise soğuk kış geceleri. Ama, bu kez Delîl Dilanar yeni albümü ‘Zeriyê’ ile yanı başımızda olacak. Dilanar’ın müzik serüveni, Dengbêj Şakiro’nun ‘Neçirvano’ adlı klamıyla aynı adı taşıyan albümle başladı. Bir yandan bağlama, gitar ve ritimlerin kendine özgü yeni bir harmonizasyona kavuşturulma biçimi, diğer yandan da klasik dengbêji yorumlama biçimiyle‘Neçirvano’, Delîl Dilanar’in müzikal formunu en iyi tarif edecek bir eser olarak tanındı.


‘Sere Tarxan’ın ortasında bulunmak

Dilanar, dengbêjliğinin ilk mamostesi ve amcası ünlü Dengbêj Husêno anısına yaptığı ikinci albümü, aynı zamanda Kürt dengbêjliğinde önemli bir yere sahip olan Husêno’nun şahsında diğer tüm dengbêjlerin emeklerine gösterilen bir vefa borcu olarak yorumluyor. Yeni albüm ‘Zeriyê’, kuyruklu bir piyanodan dökülen küçük yağmur tanelerini andıran akorlarla başlıyor. Ardından iki keman, bir viola ve cellodan oluşan batı yaylı dörtlüsünün büyüleyici tınılarıyla bir yağmur sağanağına dönüşen melankolik melodiye Kürt meyinin ‘Erivani’ çığlığı karışıyor. Adeta fırtına öncesi bir sessizliği de andıran bu girişten sonra gerçek fırtınaya film sahnelerinden de hatırlayabileceğimiz tarzda sarsıcı ritimleri dinliyorsunuz.


Delîl Dilanar’ın sesiyle kendinizi bir anda ‘Serê Tarxan’in ortasında buluveriyoruz. Ölümün ve çaresizliğin soğuk yüzünün olduğu kadar kahramanlığın ve gururun da adeta mütevazi bir senfoniyle bütünleştiriyor bu klam . Şakiro’nun yorumladığı Serayê adlı klamla yine aynı adı taşıyan ‘Seraye’ albümü de Dilanar’ın üçüncü albümünün olmasının yanında, ‘Neçirvano’yla başlayan farklı müzik tarzının bir deneme-yanılma serüveninin ötesinde, bilinçli ve kararlı bir şekilde yapılan müzikal bir tarz olarak kendisini kabul ettiriyor.


Dilanar ‘inadina dengbêji’ diyor

Başta Serê Tarxan olmak üzere ‘Zeriyê’, Delalo ve yine Sevave olmak üzere toplam dört dengbêji eser yorumlanmış bu albümde. Dilanar’ın her albümünün bir Dengbêji klamının adını alması dikkatimizi çekiyor. Bunu Dilanar’a sorduğumuzda: “Bizden önceki kuşağın ve her birisi kendi dalında birer ekol olmuş büyük dengbêj ustalarımızın yarattıklarına baktığımda yüreğimde tarif edilmesi güç bir vefa duygusu taşıyorum. Amcam Husêno ile yaşadım, ondan çok şeyler öğrendim ama Seroyê Biro’yu tanıyamadım. Duygu dünyam ve yorumlama tarzım üzerinde büyük etkisi olan Seroyê Biro’yu çok tanımak, onunla çalışmak, onun öğrencisi olmayı çok isterdim. İçimdeki bu özlemi yıllar sonra Seroyê Biro’nun adeta nefes borusu olan Mamoste Egidê Cimo’nun yanında iki yıl kalarak, ondan hem Kürt meyini öğrenerek hem de başta Seroyê Biro olmak üzere diğer dengbêjlerle yaşadıklarını sorarak, bir nevi sonradan hisederek öğrenmeye çalıştım” Dengbêj Seroyê Bîro’nun ünlü Zeriyê kılamıyla aynı adı taşıyan 4.albümle beraber Dilanar, artık Kürt müzik tarihinde kendisine özgün bir alan açtığının güçlü bir iddasını da görebiliyoruz.


Zeriyê albümünde Dilanar ilk defa Nazdar ve Hey Benin adlı iki Sorani eserini de yorumluyor. Zeriyê, Ali Baran’ın yorumladığı, babası Mahmut Baran’a ait olan Medina Mi stranı, Hespê Begzade, Her Qizeki Me Weki Cinarê, Neqse olmak üzere toplam 10 eserden oluşuyor.


En güçlü aday

‘Zeriyê’, hem müzik prodüktörlüğü, hem de aranjmanı Delîl Dilanar ve Neçirvano albümünden beri birlikte çalıştığı Hakan Akay tarafından paylaşılmış. Aynı zamanda albümün tonmeisteri de olan Hakan Akay da, Dilanar’la gerek sahnede ve stüdyoda ve gerekse de sahne dışında uzun yıllara dayanan dostluklarının oluştuğunu ve bu dostluğu en verimli bir şekilde Zeriyê albümüne yansıttıklarının inancında. “Adına Kürtlük, Kürt duygusu dediğimiz olgular bence dengbêj klamlarında kodlanmış bir şekilde saklı duruyor. Kahramanlıkların olduğu gibi, ihanetlerin, aşkların olduğu gibi en büyük kıskançlıkların, kin ve nefretin de gizemli bir şekilde saklı olduğu bu klamların sırrı çözülmediği sürece Kürt müzik dünyası hep aksak bir şekilde yürüyecek ve doğru bir edebi temel üzerine oturamayacak” diyen Hakan Akay, “Delîl, işte bu kodları gerek meyi ve gerekse de sesiyle anlayabilecek hem bir yeteneğe, hem de cesarete sahip en güçlü bir adaydır” diyor. Zeriyê albümünde mey ve kavalı Delîl Dilanar, bağlama, tar ve lavtayı Hakan Akay, gitarları Klaus Bittner, Drums’ta Florian Bungert, percussionu İnan Akay çalıyor. Baş gitarda Philipp Bardenberg, Piano ve Rhodesda Lars Duppler, dafda Reza Samani ve yaylı dörtlü ise Constanze, Nadine, Felicia ve İryna’dan oluşan Kaj-Kaj Quarteti eşlik etmiş.


Albüm tanıtım konseri 8 Kasım’da

Köln’de 8 Kasım’da Bürgerzentrum Ehrenfeld’de albüm tanıtım konserinin tüm hazırlıklarının yapıldığını da söyleyen Dilanar, dinleyenleri için özel bir program hazırladıklarını ve gazetemiz yoluyla da kendilerini konsere davet ettiklerini ekliyor.


ERDAL ALIÇPINAR


YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Delîl Dîlanar'in Paris Konseri ve Dengbejlik Geleneği




Yazarlar






  • Delîl Dîlanar'in Paris Konseri ve Dengbejlik Geleneği






Bülent Gündüz  




Önceki Pazar günü, konser tadında bir konser dinledim.  Aslında daha çok bir müzik dinletisiydi bu.  Alışmakta güçlük çektiğimiz dinleme kültürü iyi bir sınav verdi o gece.  Gürültü ve kuru kalabalıktan uzak  tarın, sazın, meyin, flütün ve balabanın büyüsüne kapılmamak elde değildi.  Notaların   su gibi akan ve ruhu okşayan yanlarını keşfediyor insan bu tür konserlerde.  Delil Dilanar ve arkadaşları, hiç şüphesiz bizi dengbejler divanına taşırken aynı zamanda dinlendirdi de.  Yok olmaya yüz tutmuş dengbejlik kültürünün çeşitli enstrümanlarla yeniden harmanlanmasıyla oluşan bu harmoni insanın ruhunu okşuyordu.
image


Paris’in kalabalık trafiğiyle bunalmış ruhlar, stres ve soğuk havaların griye boyadığı morallerin çiçek gibi açıldığı bir geceydi.  Bu dinleti, kulaklarımızın pasını aldı adeta. Müziğin ve sanatın öz kültürümüz olan dengbejlik üzerine inşaa olmasından mı bilmem ama bu konser ayrı bir memnuniyet, ayrı bir haz verdi.
 

Dengbejliğin Evdalê Zeynikê’den günümüze uzanan bu köprüsü, birbirinden değerli sesleri, birbirinden güzel yetenekleri bünyesinde barındırıyor elbette.   Şakıro, Reso, Zaharo, Şeroye Bıro, Karapete Xaco, Meryem Xan, Ayşe Şan bunlardan sadece bir kaçıdır. Her biri bu geleneğin taşıyıcısı, bu geleneğin birer mihenk taşı oldular. Her ne kadar biz bu değerleri yitirdikten sonra sahiplensek de kasetlerini baş ucumuzdan  ayırmayan çelişkili bir aidiyet duygusuyla da yaşıyoruz. Hem onlarsız yapamıyor, hem de sahip çıkmıyoruz. Sanırım bu da insanın kökenlerine duyduğu özlemiyle açıklanabilecek psikolojik bir olgudur.

Amcası Hüseyno gibi dengbejlik geleneğiyle yoğrulan Delil, bu geleneğin çağdaş bir temsilcisi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Güçlü gırtlağı, çaldığı enstrümanlara, özellikle balabana olan hakimiyeti Delil’i sadece geleneksel dengbejliğin bir uzantısı değil; aynı zamanda üzerine inşaa ettiği bu tarzın, bu buluşun içinde  sesin en natürel haline enstrümaların ritmik havası katan ve insanları bunun içinde gezintiye çıkaran bir seyyaha çeviriyor. Evdalê Zeynıkê’nin Gûle’yi tavlayan sesi, Delil’in balabanında suret buluyor.  Ordan aldığı kadife tonla usulca kulaklarımızı okşayarak gönüllere nakşoluyor. Ve Gûlê Serayê, Evdal da Şakıro olup bizi Serhad’ın uzun kış gecelerine götürüyor. Stranlar, Sîpanê Xelatê’den Agirî’ye, Evdal’ın dediği gibi ‘Söylemez a Qûlilxan Beg’den Xozane’ye her yöreyi köy köy gezdiriyor.

Yaşar Kemal’in ‘ benim fikir babamdır‘ dediği ve ‘Kürtlerin Homeros’u’ diye nitelendirdiği Evdalê Zeynikê ve onun öğrencilerini benim anlatmam ne kadar kâfi olurki. Trajik Kürdistan melodilerini ve Derweş ile Edule’nin aşkını anlatarak  günümüze kadar eksiksiz ulaştıran bu söz ustaları değil midir? Bu da Serhad’ın incelenmeyi bekleyen ve Kürt kültürünün, ‘tarihin canlı tanıkları’ adı altında araştırılmayı hak eden çok önemli değerlerinden biridir.



Konserden açılan konu zamanın kalabalık dengbejler divanına kadar uzadı. Bu bir zaaf ise kabul ediyorum. Kürtlerin karakteristik yapısını bünyesinde en fazla barındıran bu gelenekten her konu açıldığında kendimi frenlemeyi bile düşünmüyor, alabildiğince kaptırıyorum. Dinlediğim stranları ve hikayeleri tekrar tekrar dinlemekten hiç bıkmıyorum.  Hatta, köyümüzün bir kaç adım ötesinde yaşamış olan Evdalê Zeynikê’nin belgeselini yapma ukalâlığını bile düşünmekten kendimi alamıyorum (Yaşar Kemal ve Ahmet Aras henüz sağken(uzun ömür dileklerimle))
Değinmeden geçemeyeceğim başka bir ayrıntı ise konsere Delil’e desteğini sunmak için gelen Sanatçı Zınar Sozdar’ın duruşuydu. Zınar, kibar tavrıyla hazırlık çalışmalarında  bire-bir bulunup her detayı inceliyor ve yardım etmekten zevk alıyordu. Ayrıca Zınar, konsere renk katan çok güzel bir de stran okudu. Sanatçılar arası bu samimi dayanışma,  bu tür konserlerin gerekliliğine atfedilmiş bir gönderme  olarak algılanmalı diye düşünüyorum.

Konsere yabancıların da ilgi göstermesi sevindiriciydi.  Fransız akademisyen ve öğrencilerin  dengbejlik kültürüne olan ilgileri ve memnuniyetleri ‘merci, merci beaucoup’ demekten kendilerini alamamalarından belli oluyordu.  Konserin giriş bölümünde Fransızlara dengbejlik kültürünün tarihsel sürecini anlatan kısa bir açıklamamız olmuş, onlar da bundan çok memnun olmuştu.
Konser sonrası kulağımın uzun süredir kaybettiği müzik ahengini yeniden bulduğunu hissettim. Bir çok dinleyici de aynı fikirdeydi bu konuda. Sıradan bir dinleyici olarak, müzik konusunda ciddi bir bilgiye sahip değilim. Fakat konser öncesi griye çalan ruhumun sonrasında rengarenk bir bahçeye dönüşmesi bu müziğin mikslenmiş, kurgulanmış, gürültü ve duygu sömürüsünden uzak, propaganda dan uzak yapılmış olmasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu müziğin, Kürt kültürünün korunması ve yaşatılması çerçevesinde ele alınması gereken bir duyarlılığa ihtiyacı var. Sözlü edebiyatımızın vazgeçilmez parçası olan dengbejliğin korunması ve yaşatılması görevi de daha çok Kürt enstitüleri ve müzik akademilerine düşmektedir. Umarım kurumlarımız bu sese kulak verir!




Delîl Dîlanar Biennal Konuğu

26 Nisan 2008

Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenecek olan 2008 Biennal’linin konuğu (Biennale Bonn: Bosporus 2008) Türkiye. İki yılda bir düzenlenen Biennale ilk defa Kürtler de katılıyor.




Kürt müziğini temsil etmesi için Delîl Dîlanar Biennale davet edildi. Bonn kentinde 14-22 Haziran tarihinde düzenlenecek olan Biennale Kültür Festivali’nin bu yıl ki konuğu Türkiye olacak. Son olarak 2006 yılında gerçekleştirilen festivalde Hindistan’daki kültürler konu edilmişti. Festival ile Türkiye’nin Asya ve Avrupa arasında köprü rolünü oynadığına dikkat çekilecek. 80’nin üzerinde kültür programının sergileneceği Biennale Festivali’nin açılışını Türkyeli sanatçı Zülfü Livaneli yapacak. Festivale Kürt kültürünü temsilen de sanatçı Delîl Dîlanar davetli. Dîlanar, Bonn Opera binasında konser verecek.


Türkiye’nin kendileri için Avrupa Birliği (AB) sürecinde yaşanan tartışmalardan sonra çekici bir hal aldığını söyleyen yetkililer bu yıl neden Türkiye’yi konuk ettiklerine ilişkin şu bilgileri verdi: “İran ve Irak’a komşu olması daha da çekici kılıyor Türkiye’yi. Türkiye; Avrupa için gelecekte hangi rolü oynayacak? İslam’a ilişkin Türkiye’den ne öğrenebiliriz? Avrupa Birliği’ne üye olmak için aday olan Türkiye’de hangi kültürler var? Osmanlı geleneğinin sahibi olan Türkiye’deki kültürleri Bonn’da sergilemek önemlidir. Tabii sadece bununla da değil Almanya’da milyonlarca Türkiyeli yaşıyor. AB öncesi bizi bekleyen kültürler nelerdir? Bunu öğrenmek istiyoruz.”


‘Kürtler katılmazsa anlamsız olacak’


Kürt sanatçı Delîl Dîlanar bir öneri üzerine festivale davet edildi. Biennalle Festivali’nin bu yılki konuğunun Türkiye olacağının netleşmesinden sonra, festival yetkililerine Türkiye’de sadece Türkler değil milyonlarca Kürdün yaşadığı belirtilerek, Kürtlerin bu festivalin dışında tutulmasının anlamsız olacağı hatırlatıldı. Kürt müziği konusunda çalışmaları olan sanatçıların albümlerini dinleyen festival organizatörleri, Aralık ayında Delîl Dîlanar-Nizamettin Arıç ikilisinin Köln’de düzenlediği konsere de katıldı. Burada her iki Kürt sanatçıyı da dinleyen yetkililer, Delîl Dîlanar’ın orkestrasının performansını beğenerek, festivale davet etme kararı aldı. Organizatörler, Dîlanar’ın Mezopotamya ve Ortadoğu’nun müziğini Batı müziği ile harmanlamasını beğenerek, festival programında yer almasını istedi. Festivalin kültür programında 12 tiyatro grubu, 7 dans ekibi, 5 edebiyat akşamı, 6 konser, 3 kutlama ve kabarenin yanı sıra Bonn Müzesi’nde çeşitli sergiler yer alıyor.


Biennale Festivali’ne katılacak bazı grup ve kişiler şöyle: İstanbul Devlet Tiyatrosu, 5 Sokak Tiyatrosu, İstanbul Halk Tiyatrosu, Erzurum Devlet Tiyatrosu, İstanbul Devlet Balesi, Ankara Modern Dans Grubu, Mercan Dede, Taksim Tirio, İpek İpekçioğlu, Replikas, Delîl Dîlanar, Zülfi Livaneli, Murat Uyurkulak, Perihan Mağden.


ERDAL ALIÇPINAR/BONN




YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Delîl Dîlanar Amerîka Turnesinde




01 Temmuz 2008


Kürt müziğinin sevilen seslerinden Delîl Dilanar’ın Amerika turnesi çerçevesinde New Jersey ilk konserini verdi.



Dilanar, ikinci konserini ise 29 Haziran’da Rhode İsland’da verdi. Sanatçı üçüncü konserini ise 6 Temmuz’da Belmont’ta verecek. Geçtiğimiz aylarda Kürt müzik dünyasının önde gelenlerinden Nizamettin Arıç ile Avrupa’da bir dizi konser veren Delîl Dilanar ABD turnesine başladı. Dilanar önceki gün ilk olarak New Jersey’de sahne aldı. Amerikan Kürt Derneği (AKA) katkılarıyla düzenlenen ve yüzlerce kişinin katıldığı konserinde, bir birinden güzel klasikleri seslendiren sanatçı Dilanar büyük beğeni topladı.


New England Kürt Derneği (NEKA) katkılarıyla önceki gün turnenin ikinci ayağı olan Rhode Island’da sahne alan Dilanar, 6 Temmuz günü ise Bay Erea Kürt Derneğinin katkılarıyla San Francisco’ya bağlı Belmont’ta konser verecek. Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı San Francisco Belmont’taki konsere yoğun bir katılım bekleniyor.


ANF/NEW JERSEY


YENİ ÖZGÜR POLİTİKA




Delîl Dilanar Kürt müziğinin Peter Gabriel’i olabilir

YORUM: Delîl Dilanar Kürt müziğinin Peter Gabriel’i olabilir

Baran Kültür Merkezi (BKM) birkaç haftadır Köln’de müzik dinletileri düzenliyor. Kürt sanatçılarını sigara dumanının, gürültü ve patırtının olmadığı nezih bir ortamda hayranlarıyla buluşturuyor. BKM bu etkinliğiyle Pazar akşamlarımızın kalite kazanmasına, hayatımızın renklenmesine, yaralı ve yorgun yüreklerimizin beslenmesine hizmet ediyor. Merkezin yöneticilerini bu çabalarından ötürü kutluyorum.



Ben insanın en kıymetli hazinesinin ‘zaman’ olduğuna inananlardanım. Bu yüzden zamanımı harcarken çok dikkatli davranırım. Paramı harcarken pek dikkat etmem, ama söz konusu zamanım olunca sakınırım. Zamanımı harcarken parasını harcamak zorunda kalan bir cimri gibi davranırım. Ne de olsa giden zaman geri gelmiyor. Hayat an be an yaşanıyor ve yaşandığıyla kalıyor. Her an, aynı zamanda son an oluyor. İyi ya da kötü, yaşadığımız hiçbir an’ın tekrarı mümkün olmuyor.


Maalesef hayat bize harcadığımız zamanı geri çevirme şansı vermiyor. Bu yüzden zamanın kıymetini bilmek, kullanırken dikkat etmek gerekiyor. Yapılan araştırmalara göre insanlar sahip oldukları zamanın ancak yarısına hükmedebiliyorlarmış. Diğer yarısını da kontrol dışı gelişen olaylarla tüketiyorlarmış. Zamanını verimli bir biçimde kullanmak isteyen birinin ise önce yaşama amaçlarını, ardından ise ilgi alanlarını iyi belirlemesi gerekiyormuş.


İlgi alanı denildiğinde ise benim aklıma ilk olarak müzik gelir. Müzik çocukluğumdan beri başta gelen ilgi alanlarımdan biridir. Kendimi bildim bileli ruhumu müzikle beslerim. Müzik dinlemekten müthiş zevk alır ve onunla motive olurum. Müzik söz konusu olduğunda zamanımı cömerte harcamaktan çekinmem. Müzik için ‘meleklerin dilidir’ derler ya, buna yürekten inanırım ve müzik dinlerken kendimi melekleri dinliyormuşum gibi hissederim.


Baran Kültür Merkezi’nin müzik dinletilerinin ilkine Köln dışında olduğum için gidememiştim. Ancak geçtiğimiz Pazar akşamı yapılan ikinci dinletiye gittim. Orada Delîl Dilanar’ı dinledim.. Dilanar’ın müziğinde beni özellikle hüzünlendiren bir yan var. Onun müziği melankolik ruhuma iyi geliyor. Delîl’i dinlerken- maalesef- daha çok kederleniyor, daha bir hüzünleniyorum. Delîl söylerken yaşadığım ortamdan, çevremden, her şeyden kendimi soyutluyor, herkesten uzaklaşıyor, derin yalnızlığımı ve kederlerimi yanıma alıp uzaklara gidiyorum. Aslında Kürt müziği genel olarak bol acılı ve kederli bir müziktir. Acı, keder ve hüzün müziğimizin doğasında vardır. Acı ve kederlerimizi estetik ve etkili bir biçimde dile getiren Delîl de doğal olarak bu kaynaktan beslenmektedir. Onun hüzünlü müziğine Kürt müziğinin melankolik kaynağı yataklık etmektedir. Fakat buna rağmen sanki Delîl’de hüznün dozu biraz daha fazladır. Ya da hüzün ona diğerlerinden daha çok yakışmaktadır.


Öte yandan Kürt müziğinin kaynağından beslense ve onun etkisinde olsa da Delîl’in farklı bir arayışın içinde olduğu da gözleniyor. Kendisinin de henüz net olarak ifade edemediği bir anlayış geliştiriyor. Ondaki bu arayışın gelip geçici bir heves olmadığını, popülist kaygılar taşımadığını söylemem gerekiyor. Son yıllarda Kürt müziğinde yaşanan tıkanma sebebiyle çoğu sanatçı açık bir savrulma yaşadı. Birçok sanatçı farklı müzik tarzlarına yöneldi ve popülizme kaçtı. Bu savrulma ve arayış sürecin en trajik örneklerinden biri Şivan Perwer’dir. Şivan yaşadığı tıkanmayı aşmak için birçok tarzı denemesine rağmen hiçbirini de tutturamadı. Başarılı olamadı ve eskiye dönmek zorunda kaldı.


Fakat Delîl’in arayışı bana farklı geliyor. Ben onun müziğine yakından bakınca karşımda post-modern bir dengbêj görüyorum. Bence Delîl Dilanar müziğiyle dengbêjlik geleneğini post-modern sürece taşıyan ve bu sürecin öncüsü olan bir sanatçıdır. Ve yine bana göre post-modern dengbêjlik önümüzdeki on yıllarda Kürt müziğinin korunmasında önemli işlev görecektir. Gerçi bu anlayış henüz emekleme aşamasındadır ancak, ayağa kalktığı zaman Kürt müziğindeki yozlaşmaya ve onu bekleyen asimilasyon tehlikesine karşı güçlü bir barikat oluşturacaktır. Nasıl eski zaman dengbêjleri sözlü Kürt edebiyatını ve müziğini koruyup geliştirdiler ve günümüze ulaşmasına hizmet ettilerse, Delîl ve onun gibi post-modern dengbêjler de Kürt müziğinin küresel çağda kendine saygın bir yer edinmesine hizmet edeceklerdir. Kürt müziği post-modern dengbêjlerin sayesinde kendi köklerinden kopmadan, kaybolmadan ve yozlaşmadan yaşadığı çağla yeni bir ilişki kuracak ve geleceğe uzanacaktır.


Delîl Dilanar’ın müziği onun şimdiki sınırlarının ötesinde böyle bir anlam taşımaktadır. Elbette yenidir ve elbette birçok yönden yetersizdir. Ancak hem yeteneklidir ve hem de amaçlarını iyi belirlemiştir. Gerisiyse emek ve çaba sarf edilerek gelecek ve gelişecektir.


Gıdasını Kürt müziğinin kaynağından alan Delîl oradan beslenmeye ve alt yapısını güçlendirmeye devam ederse gelecekte adından söz ettirecek ve şimdiki sınırlarının çok ötesine geçecektir.


Delîl Dilanar Kürt müziğinin Peter Gabriel’i olabilir. Bunu zaman gösterecektir. Bunu biraz da Kürt toplumunun yaşayacağı değişim ile Delîl’in yakın gelecekte netleşeceğini düşündüğüm tarzı belirleyecektir. Ancak gözlemlediğim kadarıyla Delîl de Gabriel gibi geleneksel olanla modern olanı harmanlamakta hayli başarılıdır. Ayrıca Peter Gabriel’in sesi gibi Delîl’in sesinin de Allah vergisi bir kişiliği vardır. Delîl’de de dikkat çeken her geçen gün kendini biraz daha hissettiren karizmasıdır.


Günümüzde Kürt müziği yeniden şekilleniyor. Eskinin geleneksel hamaset, dar siyaset ve ajitatif müzik tarzı epey bir zamandır tıkanmış bulunuyor. Ve bu tıkanmanın aşılması için de yaygın ve güçlü bir arayışın içinde olunduğu da biliniyor. Toplumsal dinamiklerdeki bu arayış Kürt müziğini derin bir değişimin eşiğine getirmiş bulunuyor. Yeni tarzlar yaratılacak, yeni dünyanın değer yargıları, çağın estetik anlayışıyla uyumlu bir anlayış ortaya çıkacaktır. Kürt toplumundaki derin değişim yakın gelecekte kendisini en çok Kürt müziğinde gösterecek, yeni Kürt sanatçılarıyla ifade edecektir.


Geleceğin Kürt müziği kesinlikle klasik Kürt müziği gibi bol acılı ve kederli olmayacaktır. İşte Delîl ve onun gibi sanatçılarımızın en çok dikkat etmesi gereken nokta burası olmalıdır.


Kürt müziği dinleyicilerini sadece hüzünlendiren ve kederli duygular sağnağı altında ezen bir tarzı geride bırakacaktır. Ruhumuzun bu kadar çok ezik olmasında elbette klasik Kürt müziğinin önemli payı vardır. Zira müzik doğası gereği dile getirdiği duyguları; acı ve kederleri dinleyicide yeniden yaratıyor. Bu özelliğiyle dinleyenin duygu dünyasını müzik belirliyor. Ama artık birçok şey gibi bu anlayış da aşılıyor. Kürt sanatçıları acı ve keder kadar, neşe ve sevince de yönelecek, şarkılarında hüzün ve mutsuzluk kadar, coşkuya ve mutluluğu da yer verecektir. Çağımızın baş döndürücü gelişmeleri Kürt sanatçılarına da yeni ufuklar kazandıracak, kültürde karşılıklı etkileşim gelişecektir. Bu yüzden de Kürt müziğinde kendine bir yer açmak ve geleceğe ulaşmak isteyen her sanatçı kendisini ‘ızdırap tellalı’ durumuna düşüren bol acılı ve kederli tarzdan uzaklaşmak zorunda hissedecektir. Müziğimizde bireyi, özgürlüğü, aşkı ve dünyayı kucaklamanın tarzı gelişecektir.


Sevgili Delîl Dilanar’a ve kimi Kürt sanatçılarının buna öncülük edeceklerini söylemek hiç de yanlış değildir…


GÜNAY ASLAN


YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Yaşam öykülerinin albümü: Serayê

YORUM: Yaşam öykülerinin albümü: Serayê

İçinde Kürt motiflerini yeterince barındıran, acıyı ve sevgiyi dinleyiciye tattıran Delil Dilanar'ın "Serayê" albümü Mir ve Kom Müzik etiketiyle piyasaya çıktı.Dilanar şimdi yeni albümü "Serayê"yle dinleyicilerle buluştu. Anonim parçaların ağırlıkta olduğu albüm, Dilanar'ın dengbêjliğe yatkın sesi, anonim parçaların seçimi albümü sevindireceğe benziyor.

AŞKI VE ÖLÜM: QASİMO ile SERAYE

Albüme ismini veren Kürtlerin ünlü dengbêjlerinden olan dengbêj Şakiro'nun "Serayê" parçası, yıllara rağmen eskimemiş, şimdi Delil Dilanar'ın dilinden dillenmiş. Tekrar aşkı, insanı aşık eden tınısını, sezlerini duyuruyor, yankılıyor ve sevdiriyor insana Serayê'yi.

'Serayê' de Serayê adındaki kızın güzelliği, ona olan aşk duyguları var; ulaşamasa da kızgın değil seven. Ve devamında acılı parçalar var "Qasimo" gibi; sanki bir yerde aşk varken, acı da olsun diye. Sanki dengeler üzerine kurulu olan dünyayı örnek alarak albümü de dengelemiş.

Qasımo bir yaradır bizde, bitmek bilmeyen, gözyaşlarının sürekli dökülmesine neden olan bir yara...Kürtlerin içinde ölümlerin hiç bitmediği, hawarların bitmediği, Kürt kültüründeki ölümlerden bir ölümü daha, annenin içi yakan yakarışı, üzüntüsünü sunuyor 'Qamiso'.

Delil Dilanar'ın titreyen, inip çıkan sesiyle "Gulekê li nava meydanê berî bedena Qasimê lawê Meyro dan (Meydanın ortasında Meyro’nun oğlu Kasımo’ya sıkmışlar bir kurşun)" sözleriyle, insanın içini acıtıyor, acıyı iliklerinde hissettiriyor.

Ve her iki parça da albümün en uzun parçaları olarak 8 küsur dakika sürüyor; biri 8 küsur dakikalık ağıtı, acıyı hissettirirken, diğeri aşkın gücünü sunuyor.

ZOR DÖNEMLERİN, ZOR PARÇALARI

Sonra "Hêy Yeman" parçasına gidiyoruz; "Ev çi demeke zor û zehmet e (Bu ne zor bir dönem)" diyor sözler, zamandan kalan, tarihten kalan Kürtlerin zor dönemlerinden hep bahsediyor, şimdi zor bir dönemden geçtiğimiz gibi...

Erivan radyosunun alınan kayıtla, "Şimdi de Erivan Radyosundan Aramê Tigran'ı dinliyorsunuz" anonsu bir hoş etmiş, güzel bir girişi sunmuş dinleyiciye "Zar bûma (Çocuk olsaydım)" parçasında. Ve belki de her kesin, çocuk olma isteğini, çocukluğuna olan özlemi Aramê Tîgran'ın müziğiyle sunuyor Dilanar.

HİSSETMENİZ İÇİN ANLAMANİZ GEREKİR

Bir yaşam hikayesi olabilir mi bir albüm? Her parçasında Kürtlerin yaşamından ayrıntıları müziğin yakıcı vuruşuyla sunabilir mi insana, ve sizi içine alabilir mi, bazen sevindirerek, bazen üzdürerek... Bunların cevabı: Evet yapabilirdir bu albümde. "Serayê" albümü böyle bir albümdür. Bunu ancak hissedebilirsiniz, hissetmeniz için o coğrafyayı biraz bilmeniz, hissetmeniz ve görmeniz gerek.

Dengbêj parçalarının Dilanar'a daha fazla yakıştığını, bunun dışındaki parçalarda tökezlediğini, örnek olarak "Ez welat"ı göstersem sanırın yanılmış olmam. "Ez welat"ım da şimdiye kadar sayısız kez söylenmiş tarz ve müziği ve hatta sözleri de tekrarı sunuyor Dilanar..

Ve sözleri Cegerxwîn'e ait olan, daha önce Nizamettin Ariç tarafından seslendirilen "Ez azadîxwaz im" parçasının da Delil Dilanar'a gitmediği, Nizamettin Arinç'e daha güzel yakıştığını düşünüyorum...

Son olarak hareketli parçalardan "Xeyidî me" ve "Hey Yeman" albüme değişik ve güzel bir tat sunduğunu, albümün Kürtçeyi bilen, Kürt duygusunu anlayanlar tarafından sevileceğini düşünüyorum.

ANF NEWS AGENCY 
CEMİL OĞUZ   

Serayê’ye tepkiler

Serayê’ye tepkiler

04 Ekim 2006

SELİM FERAT 


Delîl Dîlanar’ın “Serayê” albümünün “Serayê” ve “Qasimo” müziklerinin sosyal yansıması üzerinde yaptığım kısa değerlendirmeye dair, eleştiriler aldım.


Ortalık kan gölü iken, Serayê’yi konu almamı eleştirenler yoğunluktaydı.


İlk tespitim, gözümüzün baktığı alanı daraltmamakla ilgilidir.


Yaşam da bir senfoni gibidir.


Bu albüm bir yaşam hikayesi gibidir. Tahminlerimi sizinle de paylaşmak istiyorum:


Serayê albümünde, senfoninin iki bölümü var. İkisini birbirinden uzak tutmak imkansız gibi.


Qasımo ikinci parçadır. Birinci parça Hogir, çorak topraklardan insana ulaşmak için hareket eden, bir hatırlatmadır. Hogir, hafızada saklı olan Qasımo’nun hikayesinin canlanması için yapılmış oluyor.


Sonrasında Qasımo yarası açılıyor.


Dîlanar, Serayê’ye ulaşmak için, albümü süsleyen, “Zar bûma” gibi müziği ve sesi üst kademede bir parça sunarken, Kürt dünyasındaki alışılagelmiş müziğin pençesinden kurtulmadığını gösteren “Em azadixwaz in” parçasını okuyor.


Sonra Serayê doğuyor. Seraye bor Orkan gibi, sadece Qasımo’daki iniltiyi umut ve cesarete dönüştürmekle kalmıyor, aynı zamanda “Em azadixwaz in” müziğinin alışılagelmiş tembel dünyasını darmadağan ediyor.


Serayê’den sonra yorgun düşen Dîlanar, hemen “Ez welat im”ı müzik yürüyüşüne dahil ediyor. Delîl sanki Serayê gelecek korkusuyla, “Em azadixwaz in”ın sözlerini ve müziğini, hiç Dîlanar tadı olmayan, başka bir sanatçıya ihale ediyor.


Serayê’den sonra ise, “Ez welat im!”ın sözlerini Delîlce bir fırtınaya dönüştürmeyi unutuyor.


Qasımo’daki müziğin iniltisi, Serayê’daki müzik ve sözlerin gurur dünyasında umuda dönüşüyor.


Serayê’yi yaparken Dîlanar’ın yüksek düzeyde bir “trans” yaşadığına inanıyorum. Serayê’yi yapmadan önceki Delîl ile Serayê’yi yaptıktan sonraki Dîlanar arasında büyük bir fark olduğunu biliyorum.


Qasımo’nun müziği, Serayê’ye çıkan önemli bir basamaktır.


Qasımo, seksenli yılların başında, bir kaset yaptıktan sonra sanat yaşamına son veren, ender seslerden biri “Behzat” tarafından okundu.


Behzat, “Qasımo nenal!” dediğinde, birkaç duygu aynı anda beliriyor: İnilti, ağıt, yara, hırs, intikam duygusu...


Savaş ve barışın içiçe yaşadığı o diyarlara dair konuşurken, sanatın ertelenemez olduğunu düşünüyorum.


Müziğin mücadele yaşamına hükmedebileceğini, bestesini yapmak istediği yaşam dünyasında, “Hewler” parçasına sığdıran Serhat, Serayê’nin başka bir çığlığıdır. Hewler ve Serayê, ikisi de savaş ve barış arasında sıkışan dünyada yaşayanların, geçmiş ve geleceklerinin söz ve müzik profilidirler.


Yani bizim dünyamızın müziği.


Bir eleştiri de, Kürt müziğinin son yirmi yılının önemli seslerinden biri, Xelîl Xemgîn’e ait. Bir şikayet notu...


Xelîl Xemgîn’in bir sayfaya yakın notunu okuduğumda, bir tabloya ulaştım:


Sanatçılar başka bir dünyada, yazarlar başka bir dünyada yaşıyorlar! Müzik yapanların nağmelerine ve sedalarına kulak kabartan kalem sahiplerinin yürekleri yokmuş gibi.


Xemgîn’in notunu, yıllarca Sezen Aksu’nun parçaları eşliğinde kalem çalanların, Kürt müziğine mest olmamasının “bilinçli veya şuuraltı” dünyasını sorgulayan bir şikayet mektubu olarak tercüme ediyorum.


Bu şikayeti yorumlayan kısa bir notu aktarmak istiyorum: “Kültür, öncelikli amaçtan -yani gereksinimlerin tamamen tatmin edilmesinden- başarılı feragat edildiği yerde, başlar” (Herbert Marcuse).


Kısacası, gereksinimlerin tatmininin sınırsız olduğu yerde, kültür yoktur.


Selimferat@aol.com

Seraye

Seraye

27 Eylül 2006

SELİM FERAT 


“Savaş ve barış gibi bir davadır bizim diyarların davası!”


Kürtler kan kustuklarında, barıştan bahsederler...


Ovalarına burukluk, vadilerine ağıtların döşendiği o diyarları nasıl anlayabilirsiniz ki?


Kürtlerin yaşadıkları tabiatın buruk görüntüsü var, sedasını ise Qasımo’da duydum.


Kürtlerin dünyasına musallat olmuş eziklik duygusundan kurtuluşun nağmelerinin saklı olduğu bir şahesere tanık oldum.


Serayê’yi dinledikten sonra, dünya eskisi gibi değildi artık.


Serayê’nin ritmiyle sarhoş, sırtlanlara yasak o coğrafyada, süzülüşünün sınır tanımadığı, adressiz bir kelebeğin kanatlarında, yurt aradım.


Serayê’yi bizimle tanıştırarak ortalıktan kaybolan sesin sahibi bizi, Serhat’ın sert tabiatına savurarak, şefkat ve gurur yüklü müziğin şifresinde saklı duran bir kadına aşık etti: SERAYÊ


Serayê’ye aşık olanların tek bir kaderi var: Beklemek!


Bekleyeceksiniz, ama nasıl?


Serayê’ye o kadar uzak bir diyarda ki!


Müziğin umutla başladığı bu parçanın hiç bir anında hüzün bulamayan dinleyici, “Serayê” albümünün ikinci şarkısı “Qasımo”ya sığınma gibi bir gücü yakalayamaz artık.


Eğer Qasimo’yu dinlemişseniz, içinizde buruk bir yara açılmışsa, Bir annenin kuzusu yerine koyduğu yüreği Qasımo için dünyayı kavuracak kadar, söz biriktirmiş ve baharın bile neden erken geldiğinden şikayetçiyse, O zaman sizin Qasımo’ya geri dönmeniz mümkün değil.


Qasımo’nun müziğinin gölgesinde, Serhat’ın sarp dağlarına doğru süzülerek yol alan atın sırtındaki yiğidin, yaralı bedeniyle karşılaştığınızda, yüreğinizdeki “Ax!” sizi geri dönüşü olmayan bir serüvene sürüklemişse ve bu melodinin son sözleri bir tutam müzikte, “Qasımo menal!” ile kavrulmuşsa, kalbiniz artık eskisi gibi atmayacaktır.


Eğer bir annenin ağıtının bile “imdat” dilediğini duymuşsanız, eğer çaresizse bir anne ve Meyro’nun Qasımo’sunun derinleşen yarasına merhem bulamıyorsa, o zaman sizin tek bir çareniz var: SERAYÊ.


Qasımo’dan sonraki durağınız, kaçınılmaz olarak Serayê’dir.


Serayê’ye ulaşmayı beklemek; ya da Qasımo’yu Serayê ile buluşturmanız sizi beklemekten kuratarabiliyor.


Bu müzikte hem yıkıntı, hem de kurtuluş var!


Mamed Axa’nın Serayê’si’nin dostu olmak isteyen, evinin yıkılmasına, kılıcının bükülmesine rıza gösterendir.


Mertebesi yükseklerin yer aldığı bir cemaatte Serayê’ni dostu olmakla övünen birinin gururu yüksektir, sevinci onu kanatlandırıp diyardan diyara uçuracak kadar diri bir maceradır artık. Serayê’nin dostu olan adamın başı, diktir.


Serhat’ta sonbaharın geldiği bir sabah vakti, Serayê’yi kaybeden yiğit bir adam, kin duymayacak kadar tapıyorsa ona;


Serayê’nin sözlerinin ustası Şakiro ise ve eğer Şakiro bu sözleri halktan edinmiş, sonunda, Serayê albümünde Serayê, size duygu sisteminizin alışık olmadığı bir müzik darbesi yaşatıyorsa;


Eğer Serhat’ı tanımıyorsanız;


Serayê’yi hiç duymamışsanız;


Baharla, güzü birbirinden ayıracak ritmlerin gölgesinde, yüreğinizle yalnız kalmak istiyor, bir yanınızı acılar dünyasının nağmelerine sarılı Qasımo sarmışsa;


Ve eğer dinlediğinizde, beyninizin o ana kadar, Serayê’nin kudretinden bihaber oldukları için, çalışmayan hücrelerini duygu krizine sokacak, o bilmediğimiz sevgi felaketi Serayê ile tanışmışsanız…


O zaman sizin de Serayê’den kurtuluşunuz yok. Yüreğiniz bir melodi yumağı gibidir. Yürüyemeyecekseniz, avuçlarınızdan sıyrılıp yere çakılacak bir yürek taşıyorsunuz. Bu melodisiz yaşam olmayacak artık.


Artık “Savaş ve barış gibi bir davadır bizim diyarların davası!”na sevdalısınız. Zor spas Delîl Dîlanar!!!


Selimferat@aol.com


Burcu ve Delîl Dîlanar


Burcu ve Delîl Dîlanar

03 Nisan 2008

HAKAN AKAY

Burcu, acaba bizleri o küçücük, o pırıl pırıl dünyasına kabul edecek mi, bilmiyoruz. Kim bilir, belki de onunla bir bağ kurabilip, onu yaşama, bizlerin arasına döndermek için ikna edebiliriz diye bu satırları yazıyorum.


Henüz 16 yaşındaki Burcu’nun, görünürde hiç bir sağlık sorunu yokken, birden olduğu yere çöküp kalıyor. En acil şekilde hastaneye kaldırılan Burcu’nun, beyin kanaması geçirdiği anlaşılarak hemen tedaviye alınıyor. Dış dünyayla tüm bağları bir anda kopan Burcu’ya gerekli ameliyat yapılamıyor. Kalbiyle ilgili bir kopmlikasyonun da ihtimal dahilinde olduğundan yola çıkılarak, gerekli solunum cihazlarına bağlanan Burcu için, bir dizi tibbi hazırlıklar yapılarak beklemeye başlanıyor.


Bu arada doktorları, Burcu’nun tedavisine başlayabilmek ve Burcu’nun da başlanacak tedavilere cevap verebilmesini kolaylaştırmak için, 21. yüz yıl modern tıbbının da tıkandığı noktada ailesinin yardımına başvuruyor. Varsa ve mümkünse, mesela en çok sevdiği insanları, ya da severek dinlediği müzikleri odasına getirip, Burcu’yla duygusal bir iletişim kurmaya çalışıyor doktorları.

Babası bunu duyar duymaz hemen Delîl’i telefonla aramaya başlıyor.

Çünkü, Burcu bir Delîl hayranı!

Serayê albümünü bıkmadan, usanmadan çıktığından beridir hep dinliyor ve Delîl’in nerede bir programı varsa, gidip katılmak istiyormuş.


Ve hatta Burcu, Delîl’i dinlemek için Hamburg’daki Newroz programına bile gitmek istemiş, ama Köln’den çok uzak olduğu gerekçesiyle, babası tarafından bunun yerine Essen şehrindeki Newroz şenliğine götürülüceği sözü verilmiş. Onlarca kez ve onlarca kişi tarafından sürekli telefonla aranan Delîl’e bir türlü ulaşamayan ailesi, hemen Delîl’in müzik cd’sini Burcu’nun odasına getirip dinletmeye başlamışlar.


O sırada spor salonundan çıkan Delîl ise kendisini arayan onlarca kişiyi ve yolladıkları “Delîl, beni acil ara!“ mesajlarını görünce çok şaşırıyor ama bunları 1 Nisan’da kendisine şaka yapmak isteyen arkadaşlarına bağlıyor. Kimi arasa, “En acil şekilde üniversite hastanesine gel!“ diye cevap alınca da, hem tedirginliğe kapılıyor hem de bunun tatlı 1 Nisan şakası olmasını ummarak hastaneye koşuyor.

Ve malesef umut ettiği çıkmıyor Delîl’in.


Kısa bir süre önce, kendisine bir fotoğrafını imzalayıp yolladığı Burcu, komada kendisini bekliyor. Hem büyük bir şok, hem de hayatında ilk defa böylesi bir durumu yaşayan Delîl, acı, hüzün, çaresizlik ve umudun aynı anda yaşandığı hastane koridorlarından yavaşça, kendisini bekleyen Burcu’nun odasına giriyor. Burcu’nun baş ucunda oturarak, bir eliyle Burcu’nun elini tutup, diğer eliyle de Burcu’nun saçlarını okşayarak, göz yaşları arasında stranlarını okumaya başlar.

Burcu için tam bir rüya aslında!


En çok sevdiği ve stranlarını, müziklerini ezberlediği sanatçı, sadece ve sadece onun yanında, ona stranlarını okuyor!.. Kim bilir, belki de büyük bir çığlık atıp, en çok sevdiği sanatçının boynuna sarılacaktı Burcu. Ama şimdilik yapamiyor... Delîl, tüm gücü ve enerjisiyle, Burcu’yu dalıp gittiği rüyalar ülkesinden dönderip, harikalar ülkesine, yani yaşama geri getirmek için çabalıyor...


Ve Delîl o gün Burcu’ya özel bir konser sözü veriyor. Eğer Burcu, kendisini ve onu seven yüzlerce insanı kırmayıp da harikalalar diyarına dönerse, söz olsun ki; Delîl kendi grubuyla birlikte, sadece Burcu’nun dinleyici olarak katılacağı özel bir salonda, özel bir konser verecek!


hakanakay@gmx.de